Perdelerini kapattım dün gece evimin. Issız ışık, yalınayaktı. Duvara çarpıp geldiği yere dönen kehanet ne biliyordu artık, bilinmez. Oysa ne çok şey vadetmişti gelirken ve yolları çocukluğuma boyarken. Düşümde gördüğüm çocuk nazlıydı. Düşümde gördüğüm çocuk ağlıyordu.
Uyanamadığım uykuların böldüğü hayatım renklerini ceplerinde gizlemiş çocukluğumu kıskandırır gibi, heybetli davranıyordu. Kendisini kandırdığını bilmeyen, o çocuğa hiç acımayan, aslında ruhunu sattığını bile görmeyen bir sefilin, aç susuz tutsağıydı, zaman.
İnsafı düşürürken elimden yere, yumduğum gözlerimin önünden hızla geçen acımasız bir ömür vardı satır aralarımda. Acınası yanlarımı sıkıştırdığım avuçlarımdaki yara izleri örterken hayat çizgilerimi, tükenmiş bir kalemle yeni bir resim çizmenin gücünü bulmaya çalıştım fersiz gözlerime rağmen. Düşümde gördüğüm çocuk nazlıydı.O çocuk yaralıydı.Düşümde gördüğüm çocuk ağlıyordu…
Ellerimi çıkarıp asarken ceketimin yanına, güçlü duruşumu ve güçlü vuruşumu da kuşanıyorum bir kez daha. Ellerim! En çok benim olanlar…Sevdiğimi söyleyen, tutan, koklayan, kavga eden, anlaşan ellerim.Komşu şehirlerin ışıksız yollarını derdest ettiğim çağların tek tanığı. Korktuğumda yüzümü örten, bazen de can eriklerini ceplerimden çıkartıp sana sunan ellerim. On yedi yaşımın itirazlarını en çok bilendi onlar. Bir de aşklarını…Ve şimdi susuzdular.
Kavgasına karışırken bile aşkın, hiddete göğüs geren, sevgiye kul bir yürekle çıkıyorum şimdi yola. Raflardan inen duyguların sahte gülümsemesi bile döndüremiyor beni yolumdan. Her adımda sevgi var zannederek ve her adımda örtülmüş duygular titrer ve açılır diyerek baş koyuyorum ayak basılan tozlu yollara. Umut, bitmiyor işte! İnsanım, insanoğluyum. Ben, insanın oğluyum. Umut, bitmiyor işte bu yüzden. Dilime vuran yalnızlığın ayıplarını örterken bir bir, gidenlere ağlamak istiyorum. Tek umudum boş yollara serpilecek göz yaşlarım olmuş. Ama olmuyor, ağlayamıyorum. Peki, hani nerede şimdi umut? En çok ihtiyacımın olduğu anda neredesin umut? Sen ki, gözyaşımdaki sürur cenini değil miydin ey umut!
Naftalinlemiş sevinçlerim yer değiştirsin diye hicranlarımla, ağır yaralar içinde, bir kılıcın sızısıyla darbeleniyorum bir kez daha. Her yaradan, yeni bir sevinç doğar diye, vuruyorum bıçaklanmış yerlerime yumruklarımı. Kahır saatlerini kendimle nöbetleşe yaşıyorum. Tek nöbetim kahır olmuş. Kan içinde kalırken güneş doğuyor. Sıcak bir sızı içimdeki kışı eritiyor. Parlayan duygularımın bir türlü yenişemediği belalar son bir kez sıyırıyor etini, zayıf kalmış kemiklerimden. Ve işte o an önce güz oluyorum. Kızıl kahve yaprak olup rüzgâra seriyorum kuru bedenimi. Susuz ellerim özüne dönüyor, yine ben oluyor. Susuz ellerim, yağmurla ıslanıyor.O eller, kucaklayıp beşiğinden düşümdeki çocuğu umuda emanet ediyor.Düşümdeki nazlı çocuk yine ağlıyor.Sevincin gözyaşları işleniyor bayraklara.Çapaklarıma sürtünerek düşen her bir damlada, kazanılmış zaferlerin istenci var artık. Sonra yaz oluyorum. Güneş, kardeşim gibi sıcak bakıyor gözlerimin içine. Gözlerim doluyor. Sevincim yüzüme vuruyor. Yüzümün rengi gibi değişiyor aklımdakiler. Ben o an, umut hep vardı diyorum.
Cüneyt GÜNDOĞDU