Ben şimdi buradayım. Sen kim bilir hangi yaprağın üstündesin. Ve kim bilir hangi yaprağa renk ve can veriyorsun. Kıvrılıp uyuduğun o yapraktan hangi an, hangi gün, hangi vakit düşeceksin toprağa kim bilir? Ve düştüğün yerde kaç milyon gül bitecek, bilinmez…
Sen benden habersizsin. Bir piyanonun tuşlarına konuyor o beyaz ellerin. Süzgün bakışlarına ulaşamazken bedbinliğim, cennettin nağmelerini çalıyorsun sen. Kahrını bükerken ben hayatın, kıvrımlarına kristaller gömülü kirpiklerin, uç uca eklenmiş sevinçler yaşıyor. Küçük, biçimsiz, ihtişamsız duyguları sevinç zannederek döndürüyorsun başını. Görkemli merasimlerin yalancı tanıkları coşturuyor çevredekileri. Mutluluk bandoları var gücüyle çalıyor. Hayat, bir düğün gibi geliyor herkese. O an, eşkâli belli olmayan kara kurşunlar yerleşiyor gözbebeklerime. Hayat, bir düğüm gibi geliyor bana…
Senin benden haberin yok. En çetrefilli anımı, müzmin mutsuzluğumu, o cihana değen hayalinin ışıttığını bilmezsin sen. Yanardağların korunda, kavgacı dalgaların omzunda en çok sen vardın benim için. Avazım çıktığınca yaşadım hayalini ve soluk soluğa kalırcasına gördüm önümden geçenleri. Yine de gözleri kamaştıran, dilleri lal eden, şu dünyadan başka anlamlar çıkartan sendin hep benim için.
Sen benden habersizsin. Sen ışıltılı bir ağaca yasladığın sesini, kalabalıklara katmayı sevmezsin. Ben, o kalabalıkların düştüğü toprağa gözümün nuruyla alevler dikerim. Sen, fiyonkları çözülmemiş bir sarayda mutluluk var zannedersin. Ben, küçücük bir hayalden koskocaman bir evren yaparım. Sen, yürürsün. Ben, dururum. Sen, gidersin. Ben, beklerim. Sen, görmezsin. Ben, yanarım. Sen, bilmezsin. Ben, bilirim.
Senin benden haberin yok. Sessiz kalmanın eziyetini, içe akan dertlerin zehrini, bir ömrü bir damla geceye adamanın onurunu bilemezsin sen. Ölesiye âşık olmanın onurunu sen hiç bilemezsin. Sevincin nemini, yaprakların nemini, o güzel gözlerinin nemini benim kadar bilemezsin sen.
Çünkü ben senden umutsuz; sen benden habersizsin gecenin nemi.
Cüneyt GÜNDOĞDU