Ne öncesi ne sonrası. Bugünündür bu acı. Kahredici fırtına yığılır bulutlara. Ve tütün sarısı düşler dökülür cemrelere. Sükûnet galeyana, iyiler kötüye, yüzler beriye döner. Susarız…
Dertlerden çıkıp gelmiştik, aradığımızı bulamamıştık. Birbirimizden umutluyduk. Havadan sudan, oradan buradan söz eder, söz dinlerdik. Konuşmalarımız kahkaha gülüşmelerimiz sadeydi. İçtendik. Yıllar yılı sen bir yerde ben başka elde, toprağı kanatıp can aramıştık bir burgaç misali. Ve bulduğumuzda o hayali biz aşktan kan revandık. Gül yanıkları avurtlarımızda; ayrılığın, parçalarına ayrıldığı bir havandık. Tanıştığımız günden beri, bakıştığımız andan beri deveran yine deverandık. O pırıl pırıl gözlerinin değdiği yerde dağdağalı öpüşler olurdu, içimiz ürperirdi; heyecanlıydık. Bir yuvanın çatısı, hayallerin gerçeği tez zamanda oluyordu. Biz el eleydik; biz seninle mutluyduk.
Kararlarımız hızlı, seslerimiz inançlı, bulutlarımız ebruliydi; biz yuva kuruyorduk.
Sancısı büyük olur büyük yüreklerin; sarsıntısı tez olurmuş. O en alevli bakışlar bir gün gelir buz olurmuş.
Ve ayrılık, en hain gül gürültüsüdür; mevsimi gelince sezdirmeden yaprağını döken. Bir zamanlar sularımızda tokluk sesimizde güven vardı. Biz önce birbirimize güvenimizi yitirdik. Biz, yitiktik…
Şimdi, sen orada ben burada. Ama en çok yan yana; ama en çok iç içe ve en çok dış dışa, diş dişe. Birbirinin yanından geçen lakin birbirini hiç görmeyen iki yetişkin. Gururun pençesi inadın adıydık. İçimiz parçalanıyor ama inadımızdan ağlamıyorduk. Biz, ayrılıyorduk.
Tabancadan çıkan kurşun, ağızdan çıkan söz, yaydan çıkan ok, boynunu büken kuğu ve her ne varsa yaşama dair iyi ve kötü olan tek tek çarpıyordu göğsümüze; aşka feda ettiğimiz göğsümüze. Biz, parçalanıyorduk.
Ama yine de, ama yine de birbirimizi her gördüğümüz anda kilitlenen dilimizi yalanlayan gözlerimiz vardı. Çünkü biz birbirimizi hâlâ çok seviyorduk.
Cüneyt GÜNDOĞDU